Tıbbi Hatalı Uygulama (Malpraktis)

Tıbbi hatalı uygulama (malpraktis) Dünya Tabipler Birliği tarafından, ‘’doktorun tedavisi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” olarak tanımlanmıştır. Uluslararası mevzuatta ise Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi’nde yer alan ‘’araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahelenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.’’ hükmü ile hekimlerin mesleki yükümlülük ve standartlara uygun davranma zorunluluğu ifade edilmiştir. Malpraktisin teşhis, tedavi veya tedavi sonrası ortaya çıkması mümkündür.

Malpraktis, ‘’özen yükümlülüğüne aykırı davranış’’ sonucu ilgili müdahalenin planlanan şekilde sonuçlanmaması yönü ile komplikasyon kavramından ayrılmaktadır. Zira, özen yükümlülüğüne uygun davranılmasına karşın ortaya çıkan istenmeyen sonuç komplikasyon olarak adlandırılır. Komplikasyon durumlarında hastanın aydınlatılmış ve rızasının alınmış olması ve hekimin kusursuz olması şartları gerçekleştiği takdirde sorumluluk doğmamaktadır.

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 37. maddesi uyarınca ‘’Bütün sağlık kurum ve kuruluşları, hastaların ve ziyaretçi ve refakatçi gibi yakınlarının can ve mal güvenliklerinin korunması ve sağlanması için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.’’ Bu nedenle hekimler yapmış oldukları tıbbi hatalı uygulama nedeni ile cezai, hukuki, idari ve mesleki yönden sorumlu olmaktadırlar.

HEKİM İLE HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ

Hasta ile hekim arasındaki hukuki ilişki, uygulamanın tedavi amacı taşıyıp taşımadığına ve hastanın rızasının alınabilmesine göre doktrinde farklı nitelendirmelere tabi tutulmaktadır.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca, tedavi amacı taşıyan tıbbi uygulamalar ‘’vekalet sözleşmesi’’ olarak kabul edilir ve oluşan zarar da sözleşmeye aykırılık hükümlerine göre tazmin edilir.

Tedavi niteliğinde olmayan estetik müdahaleler ise Yargıtay tarafından ‘’eser sözleşmesi’’ olarak nitelendirilmektedir. Örneğin rinoplasti, implant, lazer epilasyon vb. müdahaleler bu kapsamda sayılmaktadır.

Yukarıda belirtilen hususlar Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 1999/4007 E. 1999/3868 K. numaralı kararında da şu şekilde ifade edilmiştir:

‘’Bir hasta ile onu tedavi eden doktor ve bir avukat ile onun müvekkili arasındaki ilişki, vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturur. Doktor, hastasına tıbbi yardımda ve avukat da hukuki yardımda bulunmayı taahhüt ederler; ancak, hastayı iyileştirme ve davayı kazanma gibi bir sonucun taahhüdü, vekalet sözleşmelerinde söz konusu olamaz. Hasta ölse veya dava kaybedilse dahi, tıbbi yardımda bulunan doktor ile hukuki yardımda bulunan avukat, yaptıkları yardımın karşılığı olan ücrete hak kazanırlar ve kusurları dışında sorumlu olamazlar.’’

Bir diş doktorunun, kanal tedavisi değil de, takma diş yapması (protez) işi ve bir cerrahın tedavi değil de güzellik amacıyla insan vücudu üzerindeki tıbbi müdahalesi işi, BK. nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan istisna (eser) sözleşmesinin konusunu oluşturur.

Hekim, aciliyet gerektiren hallerde hastaya ilgili müdahaleyi yapmakla yükümlüdür. Ameliyat esnasında operasyonun genişletilmesi veya hastanın rızasının alınmasının mümkün olmadığı hallerde ‘’vekaletsiz iş görme hükümleri’’ geçerli olacaktır.

HEKİMLERİN HATALI UYGULAMADAN DOĞAN HUKUKİ SORUMLULUĞU:

Yukarıda ifade edildiği üzere hekimin yapmış olduğu müdahale sözleşmeye aykırılık teşkil etmektedir. Bununla birlikte, bir kimse, hukuka aykırı fiil ile başkasına vermiş olduğu zararları haksız fiil sorumluluğu uyarınca da tazmin yükümlülüğü altındadır.

Hasta ve hekim arasındaki sözleşme ‘’vekalet sözleşmesi’’ niteliğinde ise hekim, herhangi bir sonuç taahhüdünde bulunmuyor olarak kabul edilse de işini yerine getirirken özenli bir vekil gibi davranmak zorundadır. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.

Hasta ile hekim arasındaki sözleşmenin ‘’eser sözleşmesi’’ niteliğinde olduğu durumlarda sonuç taahhüdünden söz edilir. Hekimin eser sözleşmesinden doğan sorumluluğu Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/3534 E. 2018/4434 K. 13.11.2018 T. kararında aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:

Eser sözleşmesini düzenleyen TBK’nın 470. maddesi uyarınca yüklenicinin edimi bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin edimi ise, karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir. Eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir.

Eser yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup, yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü altındadır.

Yine eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmiş sayılmalıdır. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin (hekimin) sorumluluğundadır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki Borçlar Kanunu’nun 115. maddesi uyarınca; uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.

HEKİMLERİN HATALI UYGULAMADAN DOĞAN CEZA SORUMLULUĞU:

Malpraktis kast, taksirli davranış veya ihmal sonucu ortaya çıkabilmektedir. Ceza hukuku prensiplerine göre davranış bilerek ve sonucu istenerek gerçekleştiriliyorsa kasttan söz edilir ve kasten öldürme veya kasten yaralama hükümlerine göre sorumluluk belirlenir. Bununla birlikte, neticeyi öngörmekle birlikte bunu umursamayarak hareket etmek, bir başka deyişle neticeyi göze alarak hareket etme durumunda olası kast indirimi yapılmaktadır. Hekim, ilgili müdahalenin standartlara uygun olmadığını biliyor ve oluşacak sonucu göz önüne alarak hareket ediyorsa olası kast ile öldürme veya olası kast ile yaralama söz konusu olacaktır.

Tıbbi hata ihmali davranışla da gerçekleştirilebilir. Örneğin, hekim yapması gereken müdahaleyi kasten yapmaktan kaçınırsa kasten öldürme veya kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesinden sorumlu tutulacaktır.

Tıbbi hatanın kasten değil, özen yükümlülüğüne aykırılık sonucu gerçekleşmesi durumunda ise hekim ‘’taksir’’ hükümlerine göre sorumlu olur. Hekim, hatalı uygulamanın oluşacağını bilmekle birlikte, kendi deneyimi ve bilgisine güvenerek oluşmayacağına inanmaktadır. Bu hallerde sorumluluk taksirle yaralama veya taksirle öldürme şeklinde belirlenecektir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir